thumbnail of 1M

Ekim Devrimi’nin 108. Yılında Ekim devrimi paneline hazırlanmak amacıyla düzenlediğimiz söyleşilerde Ekim Devrimi’ni çeşitli yönleriyle ele alıyoruz. 19 Ekim’de 1 Mayıs Mahallesi’nde düzenlediğimiz söyleşide Ekim Devrimi’ni rehber edinmenin anlamını konuştuk. Devrim mücadelesinde yitirdiklerimiz için saygı duruşu ve ‘İlk Buhar Makinası’ film gösterimi ardından söz alan yoldaş ilk tur konuşmasında şunları aktardı:

“Ekim Devrimi’nin 108. Yılındayız. Uzun bir zaman gibi görünse de hala emperyalizm çağındayız. Emperyalizm çağı tekellerin gelişerek devlet politikalarında belirleyici haline gelmesi, tekelci kapitalizmin büyüme ihtiyacının da sonu gelemeyeceğinden devamlı kendini dayatan bir paylaşım kavgası anlamına gelir. Lenin 1918’de dünyanın paylaşımının sonlandığını tespit etmişti, bunun ardından dünyanın emperyalistler tarafından yeniden paylaşımının ve Ekim Devrimi’nin açtığı sayfa ile beraber proleter devrimleri ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin de gündemden düşmeyeceği bir döneme girmiş olduk. Son 100 yıldır bu dönemdeyiz. Sömürgelerin bağımsızlığından Irak’ın işgaline, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden, Ukrayna-Rusya arasındaki savaşa, Kürdistan’ın dört parçaya bölünüp ilhak edilmesinden bugün Rojava’nın akıbetine varana dek dünyada son yüz yıldır yaşanan her şeyin emperyalistler arası paylaşım kavgası perspektifinden değerlendirilmelidir.

Öte yandan yüz senede değişenler de oldu. Emperyalizm çağı devam etse de emperyalistlerin gücü ve yapısı eskisinden farklı. I. Paylaşım savaşında olmayan yeni emperyalist güçler ve Çin odağı var. Sermaye ihracının aktörleri de yönü de değişmekte. İmparatorluklar yıkıldı, sömürgeler bağımsız oldu ve bugün paylaşım kavgası bir dizi ulus devletin olduğu bir dünyada sürmekte. Bugün devrimci mücadelede başarılı olabilmemiz için hem emperyalizm çağında olduğumuzu hem de değişen nesnel dinamikleri hesaba katmaya, bunlarla ilgili doğru programatik tespitleri yapıp gerekli taktik ve stratejiler de geliştirmeye ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç ancak bir partinin karşılayabileceği bir ihtiyaçtır. Bu nedenle değişenler de değişmeyenler kadar Ekim Devrimi’nin partisini, Bolşevik tipte bir partiyi rehber edinmemizi gerektirmektedir. “

Dinleyicilerden özellikle Türkiye ve Kürdistan’daki dinamikler hakkında sorular geldi. Bunun yanı sıra neden Ekim Devrimi’nin ardından gelen Çin, Vietnam gibi devrimlerden rehber olarak bahsetmediğimiz ve bizim parti kurma çağrımızın oportünistlerden ayrışma yönünde nasıl bir adım olacağı soruları da geldi.

Yoldaş Vietnam, Çin gibi devrimlerin Ekim Devrimi’nin alamet-i farikası olan özgür sovyet cumhuriyetlerinin birliğini kurmak için adım atmadığını, ulusal bir devrim niteliğinde kalıp Ekim Devrimi gibi uluslararasılaşamadığını anlattı. Bu nedenle Ekim Devrimi’ni aşmadıklarını, Ekim Devrimi rüzgarıyla ortaya çıksalar da onun gerisinde kaldıklarını vurguladı. Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim krizinin tarihini aktararak rejim krizinin kendini iktidar sorunu olarak dayattığını ve bu sorunun ilerici de gerici de olsa ancak iktidarın alınmasıyla çözülebileceğini anlattı. Ordu gibi gerici olarak bu krize son verebilecek aktörlerin de güçsüzlüğünün bizim için bir avantaj olduğunu ancak bir partimiz olmadan da bu avantajı kullanamayacağımızı vurguladı. Özellikle Türkiye’de parti ihtiyacından bahsedip bu doğrultuda mücadelenin maceracı ve hayalperest değil tersine gerçekçi ve acil çözüm olduğunu aktardı. Oportünistlerle ayrışmanın da ancak bu partiyle mümkün olacağını yine Bolşeviklerden örnek vererek açıkladı. Komünist bir odak, bir parti yaratıldığında ancak böyle bir tasnifin mümkün olduğunu, Lenin’in oportünistlerden ayrılma çağrısını da partisini adres göstererek yaptığını anlattı. Yoldaş bugünün en acil görevinin, örgütlü güçlere böyle bir parti kongresine bir araya gelmek için çağrıda bulunmak olduğunu, bu çağrıyı da ancak kararlı bir siyasi bir mücadele içinde yapabileceğimizi söyleyerek söyleşiyi noktaladı.

İstanbul’dan Komünistler